TOBB
ETÜ Mezunlar
Derneği ,Mart ayı Röportajlar köşesinde bu ay,Uluslararası Girişimcilik Bölümü
2017 Mezunumuz Süleyman ÇALIŞKAN’ı ağırlıyor.
Goldeks
Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman
Çalışkan kimdir?Süleyman Bey,bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
Merhabalar,
öncelikle ince davetiniz için teşekkür ediyorum. Ben Adana’da doğup, büyüdüm.
Aslen Malatya/Darendeliyim. 2011 Yılında TOBB ETÜ Uluslararası Girişimcilik
bölümünü kazandım. Yaptığım en iyi tercihlerden biriydi diyebilirim. Her şey bu
okula adım attığım gün başladı aslında. Sonrasında çok verimli bir 6 yıl
geçirdim. Bölümümün sağladığı olanakları iyi kullanmam sayesinde; 5 farklı
ülkede eğitim görüp, ortak eğitim yaptım. İyi derecede İngilizce ve Rusça,
hatta biraz da Kazakça öğrendim. Bölümümüzün, isminin hakkını verdiğini
söyleyebilirim yani.
TOBB
ETÜ’de geçirmiş
olduğunuz eğitim-öğretim yıllarınız ile ilgili Uluslararası Girişimcilik
Topluluğu ve Kış Sporları Topluluğu Başkanlığı yaptığınızı bilmekteyiz. Bu
verimli ve sosyal geçen yıllarla ilgili bizlerle neler paylaşmak istersiniz ?
Ben
de girişimciliğe her hevesli genç gibi derslere gitmek dışında bir şeyler
yapmak istiyordum. Bu konuda çok heyecanlıydım. Hazırlığa başladığım gibi
hocalarımla tanışmaya gidip, nereden başlamam gerektiğini sordum. Onlar da bana
toplulukları işaret ettiler. Hocalarımızın yönlendirmesiyle UGİT’i kurduk.
Rusça hocalarımızın önderliğinde o dönem Rus Günleri etkinliğini başlattık. Daha
sonra bu etkinlik UGİT’in markası oldu. 9 sene olmuş, hala devam ediyor. Bir
sonraki dönem, başkan Erasmus’a gidince topluluğun yeni başkanı oldum. Yine o
dönem, hâlâ daha ülke olarak eksik olduğumuzu düşündüğüm ve beni çok üzen bir
konu üzerine harika bir etkinlik yaptık. Özel sektörde, STK’larda; kısacası
erkeklerin ağırlıklı olduğu her yerde, biz daha çok kadın görmek istiyoruz
dedik ve TOBB Kadın Girişimciler kurulu ile birlikte okulumuzda “Cam Tavanı
Delen Kadınlar” panelini düzenledik. Kış Sporları Topluluğuyla da, küçük
yaşlardan bu yana yaptığım Snowboard sporundan dolayı ilgilendim. Bu spora
tutkulu iyi bir takımımız vardı. O zamanlar Türkiye Snowboard Şampiyonasında
TOBB ETÜ olarak Türkiye 3.sü olduk. Okulumuza kupa getirdik. Yarışların
dışında, dağlara kayak organizasyonları düzenliyordum her sene. Hep söylüyorum,
topluluklar ilerideki iş hayatınız için adeta bir simülasyon ortamı gerçekten
çok değerli. O dönem iki toplulukta; organizasyon, kriz yönetimi, müzakere,
bütçe yönetimi gibi alanlarda kendimi geliştirme fırsatı buldum. Topluluklarda
aktif görev almak benim için ilk basamaktı.
Üniversite eğitiminiz sırasında
ortaklarınızla birlikte 10_Seconds, TheGardrobe gibi girişimleriniz oldu. Bize
bu süreçten bahsedebilir misiniz ?
Bir gün bir etkinlik ilanı
dikkatimi çekti. Ankara’da ilk Startup Weekend etkinliği yazıyordu. Startup
kelimesiyle ilk defa o zaman tanışmıştım. Etkinliğin amacı; bir iş fikrini, bir
hafta sonu süresince hiç uyumadan bir ürüne dönüştürmekti. O zamanki Snowboard
takım arkadaşlarımla birlikte bir iş fikriyle başvurduk ve seçildik. Fikir
özünde; 10 saniyeyle sınırlı videolar paylaşmaya yarayan mobil bir sosyal medya
platformuydu. TOBB ETÜ GARAJ’da üç gün boyunca uyumadan iş fikrini, prototipe
dönüştürdük. İlk defa iş planı hazırlamayı 19 yaşımda, orada öğrendim. Bu
süreçte, hazırlık eğitimimi ihmal ettiğim için okulumu bir sene uzattım.
Okulumu dondurup, Adana’ya dönmek zorunda kaldım. Ekip arkadaşlarımızdan biri
de yurtdışına Erasmus’a gidince ekip dağılmış oldu. Aylar sonra New York’da
bizim gibi küçük bir öğrenci topluluğu, Vine adında 7 saniyelik videolar
paylaşılan bir proje yapmıştı. Daha
sonra Twitter, Vine’ı 40 Milyon$’a satın aldı. Bir anda ekosistemde Vine’ı bulan
çocuklar olduk. Sonrasında TOEFL’u geçip okuluma geri döndüm. Arayışım kaldığı
yerden devam etti. TheGardrobe’u buldum. Yeni kurulmuştu. Orada da çok
yetenekli ortaklarım oldu. Yine GARAJ’da ofisimiz vardı. TheGardrobe’da da
giyinmeyi eğlenceli hale getirmeye çalıştık. İnsanların giydiği kıyafetlerin
markalarını fotoğrafın üstüne etiketleyebildiği bir sosyal medya platformuydu.
Şimdi benzerini instagram yapıyor. TheGardrobe, hayatımdaki ikinci basamaktı.
Ben CEO’luk görevini yürütüyordum. Prototipin çok ötesinde Google Play ve
Appstore için muhteşem uygulamalar hazırladık. Bu sırada Vine patlamıştı. O
dönem, şu anda da instagramda milyonlarca takipçisi olan fenomenlere viral’e
dönüşecek eğlenceli videolar çektik, asansörler de dahil okuldaki tüm aynalara
Gardrobe çerçeveleri astık. Bunlar ilk pazarlama deneyimlerimdi. Daha sonraki
dönem aldığım pazarlama dersinde, asansördeki aynalarda yaptığımız çalışmanın
adının gerilla marketing olduğunu öğrenmiştim. Benim için pratikten, teoriğe
bir geçiş olmuştu. Bu şekilde TheGardrobe 50.000’den fazla indirme aldı ve
20.000’den fazla kayıtlı kullanıcıya ulaştı. AppStore‘da, 2 hafta boyunca en
çok indirilen uygulamalarda 2. sırada kaldık. CnnTürk gibi ulusal medyalarda
haber olduk. İki senelik uğraşın arkasından, yatırım bulamama gibi sebeplerden
dolayı projeyi sonlandırdık. Şimdi arkamı dönüp bakınca bir şey dikkatimi
çekiyor. Aradan seneler geçti ve hem 10Seconds’da hem de TheGardrobe’daki
ortaklarım şu an çok ciddi yerdeler. Hepsinin ilham alınası başarıları var
artık. Bu tesadüf değil. Şundan eminim ki, doğru insanlarla birlikteydim.
Yaptığım en iyi iş de buydu. Doğru insanları bulmak. Hep tutkulu ekiplerle
çalıştım. Şu an Goldeks’de de harika bir ekiple çalışıyorum.
Peki biraz da ortak eğitim
hakkında konuşalım. Ortak Eğitim modelinin iş hayatınızda ve şirketinizde size
ayrıcalık sağladığına inanıyor musunuz?
İlk soruda
okulun imkanlarını iyi kullanmaktan bahsetmiştim. Burası çok önemli. İyi bir
üniversitenin yapabileceği, size olabildiğince fazla imkan sunmak. Bunları
kullanıp kullanmamak sizinle ilgili bir durum. Buradaki ortak eğitim imkanını
iyi kullandığımı düşünüyorum. Bölümümden dolayı olan iki yurtdışı dönemimin
arasındaki Türkiye ders dönemimi, ortak eğitim olarak düzenledim. Ve aradaki
dönem için de resmi dili rusça olan Kazakistan’da staj ayarladım. Böylece bir
sene boyunca hiç ara vermeden rusça konuşulan ülkelerde hem çalışmış hem de
eğitim almış oldum. Şirket bir ay sonra beni Kazakistan’dan, Kırgızistan’a
gönderdi. Ortak eğitim süresince pazarlarda koli taşıyıp, marketlerde
tezgahtarlık yaptım. Ama marketlerde geçirdiğim uzun süreç; perakende satış,
fiyatlama ve pazarlama üzerine tecrübe edinmemi sağladı. Şimdi; topluluklarda,
ortak eğitimde ya da Startup şirketlerinde öğrendiklerimi Goldeks’de uygulamaya
çalışıyorum. Mesela şu an Goldeks’in personellerinin yarısına yakını kadın
çalışanlardan oluşuyor. Ayrıca onları temsilen
bir kadın personel temsilcimiz de var. Diğer tarafta ortak eğitimde
geliştirdiğim rusçam, daha sonra Goldeks’e Rusya ihracat kapısını açtı. Yine
Goldeks’i startup ruhuyla yönetmeye çalışıyoruz. Startup’larda öğrendiğim bir
şey var. O da para olmadan da iş yapabilme yetisi. Paranız yoksa başka bir yol
bulmanız gerekiyor. Startup’ların da genelde başlarda parası olmaz. Zaten
başlangıçta o kadar gerekli de değil, her zaman başka bir yolu olur. Goldeks
bir startup olmamasına rağmen, ilk yılında ilginç bir şekilde bunu yapmayı
becerdik. Hiçbir şekilde para harcamadan ya da çek kullanmadan yüklü hammadde
alımı yaptık. Goldeks’le ilgili kısımda bundan biraz daha detaylı bahsedeyim.
Şu anda Goldeks Tekstil Yönetim
Kurulu Başkanı olarak firmanız hakkında kurulum aşamasından bugün ki gelinen
sürece kadar neler aktarmak istersiniz?
Benim bu serüvenim biraz tersten
başladı. Ailem zaten uzun yıllardır tekstil ile ilgileniyordu. Ama ben ailemden
ayrı, kendi işimi kurmak istiyordum. O dönem aile şirketimiz; desensiz, beyaz
ham kumaş üretip iç piyasadaki toptancılara satış yapıyordu. Bizim ihracatımız
yoktu ama Rusya’ya ihracat yapan müşterilerimiz, o dönemki savaş uçağı
krizinden dolayı iflas edince, şirket alacaklarını tahsil edemedi ve bizim de
işlerimiz bozuldu. Ailem şirketi tasfiye etmeye çalışırken ben de yeni mezun
olmuştum. Zaten benlik bir durum kalmadı diye Amerika’ya gitmeye karar verdim.
Amerika’da Maryland’te bir alışveriş merkezinde iş buldum. Kaçak işçi olduğum
için asgari ücretin altında alıyordum ama ona rağmen 4 gün sonra gidiş-dönüş
uçak paramı çıkarmıştım bile. Beş ay boyunca bir avm standında stres çarkı ve
oyuncak sattım. Bir gün babam aradı. Şirketin bankalara ve piyasaya olan
borcunun, toplam varlıklarının iki katından fazla olduğunu söyledi. Bu şirketi
tasfiye edemedikleri anlamına geliyordu. Borcu ödemenin tek yolu orayı
çalıştırmaktı. Senin buraya gelip sorumluluk alman gerekiyor dedi.
Sattıklarımın içinden bir tane stres çarkı alıp Türkiye’ye döndüm ve şirketi
devraldım. Gerçekten çok zor zamanlardı. Şirketin hesaplarına baktığımda,
Amerika’da 5 ay boyunca biriktirdiğim iki bin dolarımla şirketten daha
zengindim :) Ama daha ilk hafta, o iki bin dolarım da, vergi borcunun bir
kaleminin tek bir taksidine gitmişti. Elimizde; makina parkının yarısını
kaybetmiş, bankalara ve piyasaya milyonlarca dolar borcu olan bir işletme
vardı. Sadece bir gün içinde, maliyetimizin dışında, eski borçlara istinaden
çok uzun vadeli onlarca çek ve senet yazmak zorunda kaldım. Daha önce bir arada
görmediğim rakamlardı bunlar. 24 yaşımda çok büyük borçların altına girmiştim.
Karşı karşıya kaldığım riskler oldukça acımasızdı. Eve gelen icra kağıtlarıyla,
vergi dairesiyle, kıdem tazminatlarıyla uğraşıyordum. Ama her şeye rağmen
ekibimiz bana güven veriyordu. Eski borçları kâr ile ödemek zorundaydık. Ham
kumaş üretiminin kârıyla borçlara yetişemeyeceğimizi fark edince yeni bir Ür-Ge
ekibi kurduk. Mamül kumaş üretip, hazır giyim markalarına satmaya karar verdik.
Sancılı bir sürecin arkasından markalara girmeyi başardık. Ham satışa göre
kârlılığımız bir anda neredeyse 3 katına çıkmıştı. O gün bu işin potansiyelini
anladım. Ekibimiz; renkli, desenli harika bir kumaş koleksiyonu hazırladı. O
dönem herkes fedakarlık yaptı. Gece gündüz çalışıyorduk. Sipariş alıyorduk ama
hammadde alacak paramız yoktu. Çekleri de eski borçlar için kullanmıştım. Zaten
o dönem tedarikçiler haklı olarak nakit dışında bizle pek çalışmaya
yanaşmıyorlardı. Biz de temlik sözleşmesi diye bir yol bulduk. Az önce para
harcamadan hammadde aldık dediğim konu bu işte. Müşterimiz zaten Türkiye’de
bilinen bir markaydı. Hammadde alacağımız tedarikçimiz de güçlüydü. Biz de
tedarikçimize dedik ki, müşterimizden doğacak alacağımızın, hammadde tutarınca
kısmını direk size temlik edelim. İkna oldular. Üç firma da sözleşmeyi
imzaladı. Müşterimiz bize göndereceğine, borcumuz kadar olan tutarı vadesi
geldiğinde tedarikçimize gönderiyordu. Böylece tedarikçide oluşturduğumuz
riski, temlik sözleşmesi üzerinden müşteriye aktarıyorduk. Bir süre böyle devam
ettik. Bir sene sonunda bütün pazarımızı hamdan, mamüle çevirmeyi başardık.
Böylece şirketin borç ödeme kabiliyeti de arttı. Oldukça dinamik bir makas
değişikliği oldu. Türkiye’de bilinen hemen hemen tüm hazır giyim markalarıyla
çalışıyorduk.
Türkiye’de faaliyet gösteren Goldeks
Tekstil ,yerli ve yabancı tekstil şirketlerine mamül kumaş üretimi ve dünyaca
ünlü İspanya menşeli moda zincirine doğrudan tekstil ihracatı yapmakta
olduğunuzu bilmekteyiz. Detaylı olarak ihracat durumlarından bahsedebilir
misiniz ?
Bir sene sonunda
başımızı kaldırıp şöyle bir etrafa bakma fırsatı bulduk. Gözümü, İspanya’da
hepimizin bildiği o markaya diktim. Neden olmasın. Türkiye’dekilerden çok
farklı değildir diye düşündüm. Hali hazırda çalıştığımız referansları da
ekleyip mail attık, randevu talep ettik. Bizi iki hafta sonra İspanya La
Coruna’daki merkezlerine çağırdılar. Pazarlamacımızla birlikte uçağa
bindik ve Dünya’nın en büyük hazır giyim
zincirine doğru yola çıktık. İki aktarmanın sonunda ulaştık. Çok heyecanlıydım.
Okulda ING004’de öğrendiğim sunum tekniklerine çalıştım yol boyu. Neredeyse tek
kelime İngilizce konuşmadık :) Yaklaşık 5-6 saat bizi beklettikten sonra bir
hanımefendi içeri girdi ve beş dakika kadar koleksiyonumuzun ne kadar berbat
olduğundan bahsedip çıktı. Türkiye’ye geri döndük. Hazır olmadığımızı anladım.
Bunu bir sene boyunca, beş defa daha yaptım. Bir yerlerden kısıp zar zor
seyahat bütçesi hazırlıyordum. Ama her döndüğümde koleksiyon ile ilgili geri
bildirim alıyordum. Genelde koleksiyonumuzun trendlere hakim olmadığı
yönündeydi. A plus markaların benzerlerini istediklerini anlayınca, biz de
kalktık müdürümüz Metin bey ile Paris’e, moda haftasına gittik. Dönüşünde
yaptığımız geliştirmelerle koleksiyonumuzun hazır olduğunu hissettim ve tekrar
İspanya’ya gittim. İşe yaradı. 15.000 metre sipariş aldık ama bu sefer de iş
yeri açma ruhsatımız olmadığı için markanın denetimine dahil bile olamadık.
Ruhsatımız olmadığını, hatta ihracat yapmak için ruhsatımız olması gerektiğini
7-8 defa ihracat için Avrupa’ya gittikten sonra öğrenmiştim :) Markanın satın
alma müdürü resmen bana kızdı ve siparişi iptal etti. Daha sonra ruhsatımızı
aldık ve tekrar sipariş aldık. Arkasından zor bir denetim süreci geçirdik.
Sadece bir ay bunun hazırlığı sürdü. O dönem fabrikada yatıp, kalkıyordum.
Sonucunda iyi bir notla geçip üretime başladık. Bu marka ile kontrat imzalamam
tam tamına bir sene sürdü. Şimdi Dünya’nın en büyük hazır giyim zincirinin
resmi üreticisi ve tedarikçisi olarak, kendi tasarımlarımızdan yüz binlerce
metre sipariş alıp, üretip, ihraç ediyoruz. Doğa dostu, geri dönüştürülebilir
materyallerden ürettiğimiz bu kumaşlar, Dünya’nın dört bir tarafında “Made in
Turkey” etiketiyle satılıyor. Bu sene sanıyorum korona virüsünden dolayı milyon
metreyi bulacak. Çin tekstil pazarı Türkiye’ye kayıyor. Keşke bu şekilde
olmasaydı ama böyle bir gerçek de var. Bunun için hazırlık yapıyoruz. Onun
dışında Rusya ve Belarus’a gittim elbette. Bölümüm sayesinde öğrendiğim Rusçamı
kullanarak anlaşmalar yaptım. Oralara da
ihracat yapıyoruz artık. Hatta şu an Moskova'da bir satış temsilcimiz ikamet
ediyor. Yakında Rusya’da da bir ofis açacağız. Arkasından Belçika’da bir
markayla anlaştık. Bir sene içerisinde ihracat yaptığımız ülke sayısı altı
oldu. Hiçbir kapasite yatırımı yapmadan, ciromuz bir sene içerisinde %40
büyüdü. O dönem yazdığım bütün çek ve senetleri de ödedik böylece.
Sosyal bir kişiliğe sahip olduğunuzu biliyoruz.Yoğun
iş temposundan bir nebze uzaklaşmak için Süleyman Çalışkan neler yapar ?
Bazen telefonumu kapatmayı çok
istiyorum ama yapamıyorum :) Onun dışında arkadaşlarım çok değerli. Onların
yanına kaçarım hemen. Motivasyonumun ciddi bir kısmını onlardan alıyorum. Mezun
olalı üç sene oldu ama hala arkadaş grubumuz dünkü gibi duruyor. Birlikte yazın
ve kışın tatillere gidiyoruz. Etkinlikler yapıyoruz. Kalabalığız da, 15 kişilik
bir grubumuz var. Bu aralar teker teker evleniyorlar :) Onun dışında, Adana’da
olduğum zamanlar piyano çalıyorum. At binmeye gidiyorum. Gezmeyi de severim.
İşim dolayısıyla çok seyahat ediyorum. Bu iş seyahatlerimin arkasına ya da
önüne bir gün koyup gezmeyi de ihmal etmem. Hatta bazen annemi de alır
götürürüm yanımda. Ana-oğul gezeriz birlikte :)
TOBB ETÜ Mezunlar Derneği hakkındaki
düşünceleriniz ,beklentileriniz nelerdir ?
Son
zamanlarda Mezunlar Derneğinde bir hareketlenme var. Epey aktif görüyorum.
Açıkçası beni heyecanlandırıyor. Ben okulumu çok severek okudum. En güzel
yıllarımdı. Mezunlar Derneği beni o güzel yıllara geri götürüyor. İleride de;
kültürüyle, mezun ağıyla, tecrübesi ile mezunlarına ve öğrencilerine yol
göstermeye devam edeceğine inanıyorum. Bir TOBB ETÜ mezunu olarak, buranın bir
parçası olmaktan gurur duyuyorum. Davetiniz ve zamanınız için tekrar çok
teşekkür ederim.
2020 yılının Mart ayı konuğu olarak bizlere değerli
zamanınızı ayırdığınız ve bizleri kırmadığınız için okuyucularımız ve
TOBB ETÜ Mezunlar
Derneği adına
teşekkürlerimizi sunuyor,başarılarınızın artarak devam etmesini diliyoruz..