EA2
ÖSS TÜRKİYE 23.sü TOBB ETÜ İşletme ve Uluslararası İlişkiler Bölümü ’12 mezunumuz
Sayın Fatih Ümit ÇETİN’i TOBB ETÜ MED röportajlar dizimizin konuğu olarak
ağırlamaktan keyif duymaktayız.
Büyük
başarılara imza atan, akademik kariyeri ile mezunlarımızın ve öğrencilerimizin
idollerinden birisi haline gelen Fatih Ümit ÇETİN kimdir? Bize biraz
kendinizden bahsedebilir misiniz?
Kim olduğunuz sorusu kanımca
insanın hayatı boyunca karşılaşmaktan en çok korktuğu sorudur. Sıradan ve pek
kimsenin de umurunda olmayacak biyografik bilgiler vermek benim için bu noktada
güvenli bir kaçış yolu gibi görünse de kısaca kim olduğumu keşif sürecimden
bahsetmek istiyorum. Kendimi akışkan bir kimlik taşıyıcısı olarak görüyorum.
Üniversite öncesinde dar ve homojen bir sosyokültürel çevrede yaşamış biri
olarak aynı kalmanın temkinli doğasına sığınmak yerine üniversite hayatımı
değişmenin bir vesilesi olarak gördüm. Gerek akademisyen, gerekse benim gibi
öğrenci olsun her dokunduğum kişiyle kendimi yeniden var edebileceğime ve
hepsiyle ömür boyu sürecek ilişkiler geliştirebileceğime inandım. Bu minvalde
toplumsal mozaiğin her rengiyle özgürce ve herhangi bir kurumsallaşmış veya
katılaşmış bir önyargıya yer olmaksızın temsil edildiği TOBB ETÜ ailesi
hayatımın kıyassız en güzel günlerini verdi bana. Yenilenme ve kendini
gerçekleştirebilme tutkum tabii ki her rüzgârla başka bir yere savrulmak
anlamına gelmiyor Daha ziyade bu, karakterimin üzerinde temellendiği birkaç
sabite dışında temelsiz ön kabullerden gerçekliğin karmaşık ve çok yönlü
evrenine daha çok girebildikçe sıyrılabilmek arzusudur. Sonuç olarak kapsayıcı,
önyargısız, çok yönlü ve eleştirel bir birey olabilmeye çabalıyor olmam
benliğimin en önemli tanımlayıcısıdır.
TOBB
ETÜ’de lisans hayatınıza İşletme Bölümünde başlayıp Uluslararası İlişkiler Bölümünden
çift anadal yaptınız. TOBB ETÜ’nün tarihinde 4.00 ortalama derecesi ile mezun
olan ilk öğrencimizsiniz. Başarı dolu bu dönemle ilgili olarak sevgili
takipçilerimize aktarmak istediğiniz okul yaşamları boyunca
faydalanabilecekleri tecrübeleriniz ve tavsiyeleriniz nelerdir?
Tecrübe aktarımı değil lakin birkaç
tavsiye vermek isterim. Benim gördüğüm şöyle bir eğilim var; üniversite
eğitiminin birçok kişi tarafından kaçınılmaz kötülük olarak görülmesi. Hayata
erken atılmak gibi idealleştirilen bir diskur etrafında bu yıllar olabildiğince
hızla geçirilmek isteniyor ve sonuçta elde sevmemenize rağmen yıllarınızı
gömdüğünüz fiziki bir mekandan ibaret kalıyor üniversite. Bana göre bu yıllar
farklı insan hikayeleriyle iç içe geçerek, farklı bakış açılarına temas ederek
kişilere ve olaylara yaklaşımın değiştirilebileceği, daha kapsayıcı kılınacağı
çok değerli bir hayat faslı. Ayrıca bu dönem dolu dolu geçirilebildiği takdirde
hem eşsiz kişilerle tüm ömre uzanacak dostluklara kapı aralayacak hem de
bavulunuzda her yere sizinle gelecek her an özlemle anacağınız hatıralar
biriktirmenize imkan sağlayacaktır. Kısacası yalnız girdiğiniz bu kapıdan yine yalnız ve aynı
olarak çıkıyorsanız
şahsi fikrim heder edilmiş bir 4-5 yıldan başka hiçbir şey olmayacaktır
elinizde.
Bir diğer nokta da pek çok kişi
için formal eğitimin son aşamasını temsil eden üniversite yılları bu yönüyle de
ciddi bir önem taşımaktadır. İş hayatının bunaltıcı yoğunluğu ve biraz sorgulanmadan
parçası olunan kolektif biçimde üretilmiş eğlence kalıpları ve kaçış mekanları
bireylerin kendilerini yenilemelerinin, öznellikleriyle çok daha uyumlu
aktiviteler gerçekleştirebilmelerinin önüne geçiyor gözlemlerime göre. Bu
sebeple gerek çok çeşitli topluluk etkinlikleriyle gerekse de kişisel
aktarımlar yoluyla farklı alanlara yönelmek, kendinizi bulabileceğiniz hobiler
edinmek çok önemli ve bunun için de en müsait mecra üniversite yılları diye
düşünüyorum.
Son olarak benim gibi sosyal
bilimlerde eğitim almakta olan arkadaşlarım için bir tavsiyem olacak. Lisans
yıllarında bu pek iyi anlaşılamıyor ama tek bir disiplinin size kazandırdığı
perspektif maalesef gerçekliğin karmaşık doğasını kavrayabilmek için çok
yetersiz kalıyor. Birbirlerinden çok farklı formlarda görünen disiplinler
aslında bilimlerin aydınlanma ile başlayan tarihsel gelişim serüveni içerisinde
pratik sebeplerden ötürü farklılaşmış uzmanlık dallarına dönüşen ama felsefi
temellerde iç içe geçmiş olan kompartmanlardan ibaret. Sanılanın aksine bunları
birbirinden ayıran sınırlar çok muğlak. Bu sebeple çok çeşitli alanlara bir
şekilde bulaşmak, farklı bölümlerden dersler almak ve kendi alanınız dışındaki
konularda da olabildiğince kendinizi geliştirmeye çalışmak bence çok hayati.
Ben çift anadal yapmış olmakla bunu kısmen de olsa gerçekleştirdim diye
düşünürdüm hep ama tekrar o sıralara dönebilseydim çok daha disiplinlerarası
bir ders portfolyosu oluştururdum. Bu noktada tek tesellim hala eğitim hayatımı
sürdürüyor ve dolayısıyla bu imkanı tamamen yitirmemiş olmam.
Ortak
Eğitimlerinizi gerçekleştirdiğiniz kurumlardan iş teklifi aldınız mı?
Benim aslında akademik bir hayata
esas olarak yönelmem ilk ortak eğitim tecrübemin ardından oldu. TOBB’da
geçirdiğim ve çok da sevdiğim 3-4 aylık süre zarfında profesyonel hayatta
kendimi daha mutlu hissedeceğim yerin özel sektör ve kamu kurumları değil,
üniversiteler olduğuna inandım. Zaten yavaş yavaş belirmeye başlayan akademik
bir kariyer hedefi Hocalarım ve TOBB’daki büyüklerimin de tavsiyeleriyle daha
da güçlendi. Bu durumun farkında olan amirlerim de benden çeşitli başlıklarda
araştırmalar yapmamı ve raporlar yazmamı talep ettiler ve böyle geçirdim ilk
staj hayatımı. Oradan ayrılırken de ileride benimle çalışmaktan çok memnun
olacaklarını ama beni başarılı bir akademisyen olarak görmenin kendilerini çok
daha mutlu edeceğini söylediler. Sonraki ortak eğitim dönemlerinde de
çalışacağım yerlerin birincil hedefime daha çok hizmet edecek özellikte
olmasına dikkat ettim. Dolayısıyla herhangi resmi bir iş teklifi almadığımı
söyleyebilirim.
Mezuniyet
konuşmanızda da belirttiğiniz üzere iş hayatına atılmak yerine akademik
kariyerinize devam etmeyi tercih ettiniz. Şu anda Koç Üniversitesinde Uluslararası
İlişkiler Bölümünde yapmakta olduğunuz Yüksek Lisansınızı da bölüm birincisi
olarak tamamlamak üzeresiniz. Akademik kariyer yapmak isteyen takipçilerimize
bu süre zarfında edinmiş olduğunuz tecrübelerinizi aktarabilir misiniz?
Akademik dünyada kariyerlerini
sürdürmeyi hedefleyen arkadaşlarıma özellikle iki konuda tavsiyem olacak.
Öncelikle akademik hayatın ziyadesiyle yorucu ve uzun olduğunu itiraf
etmeliyim. Her şey yolunda gitse bile yüksek lisans ve doktora eğitiminiz
toplamda 6-7 yıl sürüyor ve bu süre zarfında çok ağır bir tempoya girmeniz
gerekiyor. Parçası olduğunuz üniversitelere bağlı olarak değişse de bu sürede
harcadığınız emeğin çok altında maddi kazanımlarınız olduğu, farklı kariyer
yollarında çok daha güvenceli olacağınız ve hayatı erteliyor olduğunuz hissine
kapılabiliyorsunuz. Benim yüksek lisansa beraber başladığım arkadaşlarımın yarıdan
fazlası şimdiden farklı iş kollarına kaydılar bile. Çok ciddi derecede
adanmışlık isteyen bu yola girmeden önce psikolojik olarak buna hazır olmak çok
önemli diye düşünüyorum ve lisanstaki arkadaşlarımın önce bu fikri tam olarak
içselleştirmiş olmaları tavsiyesini verebilirim.
Doğa bilimleri ya da mühendislik
alanlarındaki işleyişi bilmediğim için ikinci tavsiyemi sadece benim gibi
sosyal bilimlerle ilgilenecek olan arkadaşlarla sınırlı tutuyorum. İkinci
soruda da vurguladığım gibi disiplinlerarası bir bakış açısı geliştirmek ve
birikiminizi çeşitli alanlardaki okuma ve literatür takibiyle beslemek çok
önemli. Sınırları cesurca aşabilen, dallar arası geçişliliği kolaylıkla
yapabilen akademisyenler aslında bu dünyayı fikirleriyle etkileyebilen, dönüştürebilen
kişiler. Max Weber, Immanuel Wallerstein, Noam Chomsky gibi hemen hemen
herkesin aşina olduğu kanonik figürler bunu başarabilmiş ve akademinin
gelişimine yön vermiş ve hala vermekte olan insanlar. Üretken ve başarılı bir
akademisyen olmanın buradan geçtiğine inanıyorum. Dolayısıyla bu hususun
olabildiğince erken farkında olmak ve gelişiminizi ona göre yönlendirebilmek
çok önemli diye düşünüyorum.
Amerika’da
birçok üniversiteden doktora için kabul aldınız. Tercihinizi University of
Massachusetts-Amherst olarak mı yapmayı düşünüyorsunuz?
Özel bir sebebi yok ise
bu üniversiteyi seçme nedeninizi öğrenebilir miyiz?
Siyaset Bilimi eğitiminde son
yıllardaki trend maalesef teorik ve felsefi çalışmaların giderek zemin
kaybettiği, ikincilleştirildiği istikamette ilerliyor. Avrupa bu konuda kısmen
daha iyi ama orada da burs imkanları Amerika’ya nazaran çok daha sınırlı. Bunun
yanında kurumsal farklılıklardan ötürü doktora sürecinin Amerika’da Avrupa’ya
nazaran çok daha uzun sürdüğü ve bu sebeple pek çok üniversitenin işe alım
sürecinde Amerika doktoralı adaylara daha çok şans vermeye eğilimli olduklarını
fark edince benim için Amerika’daki programlar bir hedef haline geldi. Fakat maalesef
Amerika’da da teorik tarafı güçlü olan
program sayısı çok az. University of Massachusetts-Amherst bu noktada güncel
sosyal ve siyasal teorilerde uzmanlık geliştirebileceğim nadir okullardan biri
olduğu için kabul aldığım diğer okulların yanında benim için tercih haline
geldi.
Doktoranızı
yaptıktan sonraki hedefleriniz nelerdir?
Gerçekliğin farklı boyutlarını
görebilen akademisyenlerin toplumların ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal
alanlarda ciddi ilerlemeler kaydetmesine vesile olabileceklerine hep inandım ve
böyle biri olma hayaliyle bu yola çıktım. Zaman içinde bu değişir mi sanmıyorum
ama şimdiki görüşüm doktora eğitimim sonrasında Türkiye’ye geri dönmek ve
buradaki bir üniversitede akademisyen olarak çalışabilmek. En güzel günlerimi
TOBB ETÜ çatısı altında geçirdiğim için de bu kurumun TOBB ETÜ olmasını, mezun olduğum
üniversiteye Hoca olarak dönebilmeyi çok isterim.
Akademik
kariyeriniz dışında özel hayatınızda vaktinizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu
tempo içerisinde kendinize zaman ayırabiliyor musunuz?
Şu an yüksek lisans tezimi
yazmakla meşgul olduğum için aslında zamanım çok katı bir şekilde programlanmış
değil. Biraz teze bakıyor, biraz ara verip müzik dinliyor çeşitli edebi ve
sanatsal yazıları okuyorum. Çalışma masamda ve bilgisayar başında olmadığım
zamanlarda ise ara sıra da olsa Koç Üniversitesi’ndeki Kültür Merkezi’ndeki
etkinliklere katılıyorum. Ama boş vaktimin çok büyük bir kısmı arkadaşlarımla
sohbetlerde geçiyor. Ankara’daki en yakın dostlarımın birkaçı benimle birlikte
Koç’da yüksek lisans yapıyor, bazıları da İstanbul’da çalışıyor. Koç’dakilerle
her an birlikteyiz ve diğerleriyle de hafta sonları sık sık buluşuyoruz. Bu
yüzden kendimi gayet şanslı hissettiğimi ve çok güzel bir 1.5 yıl geçirdiğimi
söylemeliyim.
“Şimdi ayrılıyoruz ama bu birlikteliğimize
yalnızca bir es vermektir.” Bıraktığımız gibi bulmak, uğurlandığımız gibi
karşılanmak ümidiyle ….” sözünüz ile mezuniyet konuşmanızı sonlandırmıştınız.
Derneğimize büyük sorumluluklar düştüğünün bilincindeyiz. TOBB ETÜ Mezunlar
Derneği’nden beklentilerinizi öğrenebilir miyiz?
Üniversite aidiyetinin sürekliliği,
kurulan ilişkilerin devamı ve bu yuvada yaşanılan güzel anıların yeniden
tazelenmesi için Mezunlar Derneği çatısı altında düzenlenen etkinliklerin elzem
olduğunu düşünüyorum ve bunların sayısının artması gerektiğine inanıyorum. TOBB
ETÜ 6-7 dönemdir mezun vermekte ve mezunlarımız arasında çok çeşitli hayatlar
kurmuş olan kişilerin sayısı epey fazla. Bu sebeple mezun-öğrenci buluşmaları
düzenlenerek karşılıklı
etkileşimin ve tecrübe aktarımının sağlanması çok güzel olur bana göre.
Fatih
Bey, akademik kariyerinizde başarılarınızın devamını temenni eder, bizlerle
gerçekleştirmiş olduğunuz keyif dolu röportajınız için teşekkürlerimizi
sunarız.