TOBB ETÜ Mezunlar Derneği’nin
röportajlar dizisinin Aralık ayı konuğu TRT Haber Ekonomi Muhabiri Sayın Asena
Kibarla keyif dolu bir röportaj gerçekleştirdik. Sayın Kibar kimdir? Bize biraz
kendinizden bahsedebilir misiniz?
Öncelikle bu
platformda bana da yer verdiğiniz için teşekkür ederim. 1 Ocak 1988’de
Ankara’da doğdum. Ancak, aslen Rizeliyim. Karadenizli olmanın ayrıcalıklarını
da hayatım boyunca gördüğümün altını çizmek isterim. Anne-baba-çocuk olarak
çekirdek bir aileye sahiptim. Evlendikten sonra ise ailem eşimle birlikte biraz
daha büyüdü. Bu kadar hızlı atlamadan biraz da okul hayatımdan bahsedeyim.
Anasınıfına ODTÜ
Geliştirme Vakfı’nda başladım. Liseyi bitirene kadar da yine ODTÜ Koleji’nde
okumaya devam ettim. Üniversite hayatım ise TOBB ETÜ’de geçti. Uluslararası
İlişkiler Bölümü’nü bitirdim. Kimi zaman zorlu, kimi zaman da eğlenceli
vakitler geçirdim TOBB ETÜ’de. Hayatımın en kritik dilimleri de yine TOBB ETÜ
vardı. En önemlisi de çok severek yaptığım işime TOBB ETÜ sayesinde başladım.
Neden TOBB ETÜ?
TOBB ETÜ’de
okumak hiç aklımda yoktu. Yeni kurulmuş ve henüz hiç mezun vermemiş bir okulu
tercihlerim arasına konduramıyordum. Tercih döneminde gittiğim birçok
dershanenin hocası da tavsiye ediyordu. Ancak, aklımda hem hukuk okumak hem de
daha eski, “oturmuş” olarak nitelendirebileceğimiz bir okulda okumak vardı.
TOBB ETÜ ise o zamanlar hem Hukuk Fakültesi’ne sahip değildi hem de daha mezun
vermemiş bir okuldu. Yine de ailemle birlikte okulları gezerken babamın isteği
ile gezmek için TOBB ETÜ’ye gittik. Ana kapıdan girdiğimizde etkilendim TOBB
ETÜ’den. Gezdiğim diğer okullardan mimari olarak çok farklıydı. Sınıfları,
amfileri gezdikçe beğenim daha da arttı. Ama TOBB ETÜ’yü tercihlerim arasında
yazmamdaki asıl sebep yine de babamın “Burada okumanı çok isterim” sözü oldu.
Hukuk olmamasına rağmen 3’üncü tercihime TOBB ETÜ Uluslararası İlişkileri
yazdım. Sonuçlar açıklandığında ise ağlamaktan kendimi alamadım. Ancak, bugün
iyi ki TOBB ETÜ’de Uluslararası İlişkiler okumuşum diyorum.
Asena Hanım TOBB ETÜ’den
önceki sosyal hayatınız ile ilgili bizlerle neler anlatmak istersiniz?
Ana sınıfından
başlayarak birçok sosyal aktivitede bulundum. Bir sene buz pateni, 5 sene bale,
3 sene modern dans yaptım. Ortaokulda 2 sene kendi okulumun masa tenisi
takımında lisanslı oynadım. Lisede de basketbol oynadım. Okulla birlikte
elimden geldiğince birçok aktivitede yer almaya çalıştım.
TOBB ETÜ’nün Ortak
Eğitim Modeli hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyiz?
TOBB
ETÜ’nün öğrenciler tarafından tercih edilmesindeki en büyük nedenlerden biri
Ortak Eğitim Modeli’dir. Yaptığım Ortak Eğitimlerden birinden iş teklifi almış,
başka birinde ise bitimi sonrasında işe girmiş biri olarak bir okul için
olabilecek en ama en faydalı model olarak değerlendirebilirim. Tabi gittiğiniz
her stajdan sonra bir iş teklifi beklemek doğru olmaz. Burada öğrencinin de
kendini göstermesi çok önemli. Neticede TOBB ETÜ, öğrencinin arkasında duran
bir marka ama herkes kendini yaptıklarıyla kanıtlayabilir.
Ortak
Eğitim Modeli’nin bir diğer faydası da; firmalar arasındaki işleyiş farkını
görebilmek. Ayrıca, herkes çocukluğundan beri hayal ettiği mesleğin gerçekte
nasıl olduğunu görmek ister. Ortak Eğitim Modeli bunun için çok büyük bir
fırsat. Belki de yıllarca hayalini kurduğunuz şirket, firma veya pozisyon sizin
için uygun değil. Sonuçta manavdan elma seçmiyoruz, hayatımızın sonuna kadar
yapacağımız işi seçiyoruz. Ve kimse sevmediği bir işte çalışmak istemez.
Stajlarınızı hangi kurum veya
kuruluşlarda gerçekleştirdiniz? Edindiğiniz tecrübeleri iş yaşamınızda aktif
olarak kullandığınızı söyleyebilirsiniz?
İlk stajımı Uluslararası
İlişkiler Konseyi Derneği’nde yaptım. Derneğin Başkanı olan Prof. Dr. Mustafa
Aydın o dönemde okulumuzun Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı idi. O dönem boyunca
sabahları belli gazeteleri tarayıp dış ilişkiler üzerine yazılan haberleri
derliyordum. Bu sırada birçok gazetede önemli köşe yazarlarını okuma fırsatım
da oluyordu. İkinci stajımı ise TAV Esenboğa Havalimanı’nda Basın ve Halkla
İlişkiler Birimi’nde yaptım. İş hayatı anlamında birçok şeyi orada öğrendim.
Orada çalıştığım sürece hiç “stajyer” olarak görülmedim. Diğer çalışanlardan
ayrılmadım. Çok saydığım ve sevdiğim müdürüm Cemal Kabadayı, her zaman bana
güvendi ve sorumluluk verdi. Birçok organizasyonda yer aldım. İş hayatında
insan ilişkilerinin nasıl olduğunu öğrendim. Üçüncü ve son Ortak Eğitimimi TRT
Türk'te yaptım. TRT Türk mesleğe de ilk adımımı attığım yer olduğu için bendeki
yeri çok ayrı.
Okulun Ortak
Eğitim programı haricinde de kendi inisiyatifimle bir yaz tatilinde Habertürk
TV’de staj yaptım. Ayrıca, İngiltere’de kaldığım 5 haftalık bir sürede de
garson olarak bir cafede çalıştım.
Mezuniyetinizden sonra
neler yaptınız?
TRT Türk’te
çalışmaya devam ettim. Ortak Eğitim bittikten sonra 11 ay daha TRT Türk’te
ücretsiz olarak çalışmaya devam ettim. Yukarıda da bahsettiğim gibi TRT Türk’te
çok fazla şey öğrendim, yeri bende çok ayrıdır. Hani gazeteciler hep anlatır ya
“mesleğe en dipten başladım, çay-kahve taşıdım”. İşte ben de haberci olabilmek
için hiç gocunmadan çay-kahve taşıdım. TRT Türk’te önce dış haberlerde,
ardından iç haberlerde ve sonrasında da bir ekonomi programında çalıştım.
Sabırla çalıştığım 11 aylık süre sonunda da işe alındım. İşe alındığımda hem
muhabirliğini de hem de editörlüğünü yaptığım Ekonomi Dünyası programında
çalışmaya devam ettim. Akabinde TRT’nin haberlerinin kalbi olan Merkez Haberler
birimine ekonomi muhabiri olarak transfer oldum. Bir yıldan fazladır TRT
Haber’deki ekonomi muhabirliği görevimi sürdürmekteyim.
Sizin görevinizde çalışmak isteyen
mezunlarımız için neler söylemek istersiniz?
Habercilik
masa başında yapılacak bir iş değildir. Gerçek bir haberci sahada olmalıdır.
TRT Türk’te de sahada yer aldım ama orada daha çok program üzerine çalıştığım
için sahaya asıl TRT Haber’de çıktım demem daha doğru olur. Sahada hem başka
muhabirlerle iç içe olursunuz hem de farklı alanlarda birçok kişi ile
tanışırsınız. Habercilik çevre yapmaya yarayan ender işlerden biridir.
Ayrıca,
başka işlerde çalışırken o kadar kolay göremeyeceğiniz ya da dinleyemeyeceğiniz
konuşmalara şahit olursunuz. Hatta gözünüzün önünde tarih yazılır, siz de o
tarihi aktarırsınız. Yaşadığımız dönem ileride Baskın Oran’ın Türk Dış
Politikası 4 kitabında yer alacak. Ben orada yazacakları bugün kaleme alıp
izleyiciye aktarma şansına sahibim. Haberci olmak o tarihin içinde yer almaktır.
Andy
Warhol’un bir sözü vardır; “Herkes bir gün 15 dakikalığına ünlü olacaktır”. Ben
ekrana çıktıktan sonra beni kim izledi, kimler beğendi diye düşünmüyorum. Beni
kimler dinledi, anladı diye düşünüyorum. Anlattıklarımı doğru aktardım mı,
izleyici doğru yerinden anladı mı diye düşünüyorum. Bir haberci için ekrana
çıkmak “ünlü” olmak demek değildir.
Haberci
olmak tatil yapamamak demektir. Bayram, yılbaşı, resmi tatil, kar tatili diye
bir şey yoktur haberci için. Gece gündüz yoktur. Sabahın 5’inde aranıp “7’de
işte ol” sözü bir haberci için garipsenecek bir şey değildir. Herkes akşam
evinde ailesiyle yemeğini yerken haberci görev yerinde ana habere bağlantı
yapmak için bekler. Yazı kışı yoktur. Soğuk sıcak bilmez. Gittiğiniz görev
yerinde çalıştığınız kanala karşı antipati duyan kişilerce tepki
görebilirsiniz. Hatta, mikrofon başlığınızı saklayarak anons çekersiniz.
Canınızı tehlikeye atarsınız. Habercilik fedakarlık ister, habercilik sevilmeden
yapılmaz.
Mesleğiniz gereği hangi
şehir ve ülkelerde bulundunuz? Gittiğiniz yerlerle ilgili bizlerle neler
paylaşmak istersiniz?
Bu
meslekte en çok etkilendiğim olay 10 Ekim’de Ankara tren garında meydana gelen
patlamadır. O zaman ben görevli olarak GAP İdaresi ile Antep, Urfa ve Mardin’e
gitmiştim. 7 Haziran seçimleri sonrası ve 1 Kasım seçimleri öncesi terör
yeniden tabiri caizse “hortlamıştı”. Annem, babam ve eşim gitmemi
istememişlerdi. Ancak, habercilik dürtüsü ile gitmek istedim. Tedirgindim,
yollarda aramalar yapılıyordu. Nereden ne geleceği bilinmezdi. 10 Ekim’de
Ankara’da patlama oldu. O sırada gazeteci kafilesiyle Urfa’dan Mardin’e
geçiyorduk. Herkes telefonundan neler olduğuna bakıyordu. Annemin beni arayıp
“İyi ki gitmişsin kızım, orası buradan daha güvenli. Ankara’da olsaydın şimdi
sende gara haber yapmaya gidecektin.” deyişi aklımdan gitmiyor. Evet, ben
şanslıydım. İş arkadaşlarım TRT çalışanı olduğu için görevleri başında birçok
kişi tarafından hırpalanmıştı. Ankara’ya döndüğümde Numune Hastanesi önünden
yapmamız gereken yayınları, bale gösterilerimi yaptığım Resim Heykel Müzesinin
bahçesinde gizlenerek yaptım. O dönem bir haberci olarak aklımdan çıkmıyor.
Onca insanın yaşadığı acıyı aktarmak, aktarabilmek için ise bir yere saklanmak…
4 senelik deneyimim de yaşadığım birçok olayın en acı vereni bu olmuştu.
İleride neler olacak bilemeyiz.
Benim
için en inanılmaz olan ise Japonya seyahatimdi. Başbakan Yardımcısı Numan
Kurtulmuş’u izlemek üzere 10 yılda bir düzenlenen bir Afet Kongresi’ne
Japonya’ya gittik. Hem Tokyo’yu hem de tsunaminin vurduğu Sendai şehrini görüp
gezme fırsatım oldu. Bir daha bu fırsat ne zaman ele geçer kim bilir? Ancak,
beni en mutlu eden ise ekonomi programında hazırladığım “dünya turu”nda sıkça
yer verdiğim Japonya Başbakanı ShinzoAbe’yi yakından görmek oldu. En merak
ettiğim 2 liderden birini Japonya’da görmüştüm.
Türkiye’nin
G20 dönem başkanlığı nedeni ile dünya ekonomisine yön verene merkez
bankalarının başkanlarını yakından görme fırsatı buldum. Onları dinleme, soru
sorma şansım oldu.
4
senelik kısa meslek hayatıma daha birçok anı sığdırdım. Anlatarak
bitiremeyeceğim şeyler gördüm, dinledim, duydum. Yaşadıklarım ve tecrübelerim
bana hiçbir zaman bu mesleği seçtiğim için pişmanlık yaşatmadı. Bu nedenle
herkes sevdiği işi yapmalı diyorum.
Geleceğe
yönelik hedefleriniz/kariyer planlarınız nelerdir?
Hayallerimin işini yapıyorum. Bu nedenle öncelikli hedefim daha iyi bir
haberci olmak, daha iyi bir ekonomi muhabiri olmak. Kariyer benim için hep ilk
planda yer aldı. Gazeteciler için hep “TRT bir okul” denir, bu çok doğru bir
tespit. Yaptığım iş ise her daim yeni bir şeyler öğrenmeyi, gündemden geri
kalmamayı gerektiriyor. Bu nedenle habercilikte öğrencilik asla bitmez. Bende
bu öğrencilikten şikâyet etmeyerek, bu işi severek yapmaya devam edeceğim. Benim kalemimden çıkan haberlerin izleyici tarafından
izlenmesi ya da benim anlattıklarımla izleyicinin aklında o haberin bir yer
edinmesinin hazzı anlatılamaz. Haberci olmak farklı bir bakış açısı yaratıyor
insanda. Farklı algılar oluşturuyor. Her taraftan sorgulamak gerekiyor
konuları. Bu nedenle iyi bir haberci olmak geleceğe yönelik en büyük hatta tek
hedefim.
TOBB ETÜ
Mezunlar Derneği hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Üniversiteye başlamadan önce ben ODTÜ Kolejliydim. Üniversite hayatım ile
hem ODTÜ Kolejli hem de TOBB ETÜ’lü oldum. Bunların nasıl bir ayrıcalık
olduğunu biliyorum. Nasıl ODTÜ’den kopamadıysam, TOBB ETÜ’den de kopamam.
Kopmamamızı da TOBB ETÜ Mezunlar Derneği yaptığı çalışmalarla sağlıyor. Ayrıca,
Derneğin mezunlarını kaybetmeden bir çatı altında toplaması da büyük bir aile
olunmasına katkıda bulunuyor. TOBB ETÜ’den mezun olunca bağ kopmuyor, biz TOBB
ailesinin bir neferleriyiz. Bizi bir çatı altında toplayan da TOBB ETÜ Mezunlar
Derneği.
Mezunlarımıza ve mezun adaylarımıza yol gösterecek olan
bu röportajı bizlerle gerçekleştirdiğiniz için teşekkür eder, iş hayatınızda da
başarılarınızın devamını temenni ederiz.