SÜLEYMAN ÇALIŞKAN 01.03.2020

TOBB ETÜ Mezunlar Derneği ,Mart ayı Röportajlar köşesinde bu ay,Uluslararası Girişimcilik Bölümü 2017 Mezunumuz Süleyman ÇALIŞKAN’ı ağırlıyor.

Goldeks Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı  Süleyman Çalışkan kimdir?Süleyman Bey,bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Merhabalar, öncelikle ince davetiniz için teşekkür ediyorum. Ben Adana’da doğup, büyüdüm. Aslen Malatya/Darendeliyim. 2011 Yılında TOBB ETÜ Uluslararası Girişimcilik bölümünü kazandım. Yaptığım en iyi tercihlerden biriydi diyebilirim. Her şey bu okula adım attığım gün başladı aslında. Sonrasında çok verimli bir 6 yıl geçirdim. Bölümümün sağladığı olanakları iyi kullanmam sayesinde; 5 farklı ülkede eğitim görüp, ortak eğitim yaptım. İyi derecede İngilizce ve Rusça, hatta biraz da Kazakça öğrendim. Bölümümüzün, isminin hakkını verdiğini söyleyebilirim yani.

TOBB ETÜ’
de geçirmiş olduğunuz eğitim-öğretim yıllarınız ile ilgili Uluslararası Girişimcilik Topluluğu ve Kış Sporları Topluluğu Başkanlığı yaptığınızı bilmekteyiz. Bu verimli ve sosyal geçen yıllarla ilgili bizlerle neler paylaşmak istersiniz ?

Ben de girişimciliğe her hevesli genç gibi derslere gitmek dışında bir şeyler yapmak istiyordum. Bu konuda çok heyecanlıydım. Hazırlığa başladığım gibi hocalarımla tanışmaya gidip, nereden başlamam gerektiğini sordum. Onlar da bana toplulukları işaret ettiler. Hocalarımızın yönlendirmesiyle UGİT’i kurduk. Rusça hocalarımızın önderliğinde o dönem Rus Günleri etkinliğini başlattık. Daha sonra bu etkinlik UGİT’in markası oldu. 9 sene olmuş, hala devam ediyor. Bir sonraki dönem, başkan Erasmus’a gidince topluluğun yeni başkanı oldum. Yine o dönem, hâlâ daha ülke olarak eksik olduğumuzu düşündüğüm ve beni çok üzen bir konu üzerine harika bir etkinlik yaptık. Özel sektörde, STK’larda; kısacası erkeklerin ağırlıklı olduğu her yerde, biz daha çok kadın görmek istiyoruz dedik ve TOBB Kadın Girişimciler kurulu ile birlikte okulumuzda “Cam Tavanı Delen Kadınlar” panelini düzenledik. Kış Sporları Topluluğuyla da, küçük yaşlardan bu yana yaptığım Snowboard sporundan dolayı ilgilendim. Bu spora tutkulu iyi bir takımımız vardı. O zamanlar Türkiye Snowboard Şampiyonasında TOBB ETÜ olarak Türkiye 3.sü olduk. Okulumuza kupa getirdik. Yarışların dışında, dağlara kayak organizasyonları düzenliyordum her sene. Hep söylüyorum, topluluklar ilerideki iş hayatınız için adeta bir simülasyon ortamı gerçekten çok değerli. O dönem iki toplulukta; organizasyon, kriz yönetimi, müzakere, bütçe yönetimi gibi alanlarda kendimi geliştirme fırsatı buldum. Topluluklarda aktif görev almak benim için ilk basamaktı.
 

Ü
niversite eğitiminiz sırasında ortaklarınızla birlikte 10_Seconds, TheGardrobe gibi girişimleriniz oldu. Bize bu süreçten bahsedebilir misiniz ?


Bir gün bir etkinlik ilanı dikkatimi çekti. Ankara’da ilk Startup Weekend etkinliği yazıyordu. Startup kelimesiyle ilk defa o zaman tanışmıştım. Etkinliğin amacı; bir iş fikrini, bir hafta sonu süresince hiç uyumadan bir ürüne dönüştürmekti. O zamanki Snowboard takım arkadaşlarımla birlikte bir iş fikriyle başvurduk ve seçildik. Fikir özünde; 10 saniyeyle sınırlı videolar paylaşmaya yarayan mobil bir sosyal medya platformuydu. TOBB ETÜ GARAJ’da üç gün boyunca uyumadan iş fikrini, prototipe dönüştürdük. İlk defa iş planı hazırlamayı 19 yaşımda, orada öğrendim. Bu süreçte, hazırlık eğitimimi ihmal ettiğim için okulumu bir sene uzattım. Okulumu dondurup, Adana’ya dönmek zorunda kaldım. Ekip arkadaşlarımızdan biri de yurtdışına Erasmus’a gidince ekip dağılmış oldu. Aylar sonra New York’da bizim gibi küçük bir öğrenci topluluğu, Vine adında 7 saniyelik videolar paylaşılan bir proje yapmıştı.  Daha sonra Twitter, Vine’ı 40 Milyon$’a satın aldı. Bir anda ekosistemde Vine’ı bulan çocuklar olduk. Sonrasında TOEFL’u geçip okuluma geri döndüm. Arayışım kaldığı yerden devam etti. TheGardrobe’u buldum. Yeni kurulmuştu. Orada da çok yetenekli ortaklarım oldu. Yine GARAJ’da ofisimiz vardı. TheGardrobe’da da giyinmeyi eğlenceli hale getirmeye çalıştık. İnsanların giydiği kıyafetlerin markalarını fotoğrafın üstüne etiketleyebildiği bir sosyal medya platformuydu. Şimdi benzerini instagram yapıyor. TheGardrobe, hayatımdaki ikinci basamaktı. Ben CEO’luk görevini yürütüyordum. Prototipin çok ötesinde Google Play ve Appstore için muhteşem uygulamalar hazırladık. Bu sırada Vine patlamıştı. O dönem, şu anda da instagramda milyonlarca takipçisi olan fenomenlere viral’e dönüşecek eğlenceli videolar çektik, asansörler de dahil okuldaki tüm aynalara Gardrobe çerçeveleri astık. Bunlar ilk pazarlama deneyimlerimdi. Daha sonraki dönem aldığım pazarlama dersinde, asansördeki aynalarda yaptığımız çalışmanın adının gerilla marketing olduğunu öğrenmiştim. Benim için pratikten, teoriğe bir geçiş olmuştu. Bu şekilde TheGardrobe 50.000’den fazla indirme aldı ve 20.000’den fazla kayıtlı kullanıcıya ulaştı. AppStore‘da, 2 hafta boyunca en çok indirilen uygulamalarda 2. sırada kaldık. CnnTürk gibi ulusal medyalarda haber olduk. İki senelik uğraşın arkasından, yatırım bulamama gibi sebeplerden dolayı projeyi sonlandırdık. Şimdi arkamı dönüp bakınca bir şey dikkatimi çekiyor. Aradan seneler geçti ve hem 10Seconds’da hem de TheGardrobe’daki ortaklarım şu an çok ciddi yerdeler. Hepsinin ilham alınası başarıları var artık. Bu tesadüf değil. Şundan eminim ki, doğru insanlarla birlikteydim. Yaptığım en iyi iş de buydu. Doğru insanları bulmak. Hep tutkulu ekiplerle çalıştım. Şu an Goldeks’de de harika bir ekiple çalışıyorum.
 

Peki biraz da ortak eğitim hakkında konuşalım. Ortak Eğitim modelinin iş hayatınızda ve şirketinizde size ayrıcalık sağladığına inanıyor musunuz?


İlk soruda okulun imkanlarını iyi kullanmaktan bahsetmiştim. Burası çok önemli. İyi bir üniversitenin yapabileceği, size olabildiğince fazla imkan sunmak. Bunları kullanıp kullanmamak sizinle ilgili bir durum. Buradaki ortak eğitim imkanını iyi kullandığımı düşünüyorum. Bölümümden dolayı olan iki yurtdışı dönemimin arasındaki Türkiye ders dönemimi, ortak eğitim olarak düzenledim. Ve aradaki dönem için de resmi dili rusça olan Kazakistan’da staj ayarladım. Böylece bir sene boyunca hiç ara vermeden rusça konuşulan ülkelerde hem çalışmış hem de eğitim almış oldum. Şirket bir ay sonra beni Kazakistan’dan, Kırgızistan’a gönderdi. Ortak eğitim süresince pazarlarda koli taşıyıp, marketlerde tezgahtarlık yaptım. Ama marketlerde geçirdiğim uzun süreç; perakende satış, fiyatlama ve pazarlama üzerine tecrübe edinmemi sağladı. Şimdi; topluluklarda, ortak eğitimde ya da Startup şirketlerinde öğrendiklerimi Goldeks’de uygulamaya çalışıyorum. Mesela şu an Goldeks’in personellerinin yarısına yakını kadın çalışanlardan oluşuyor. Ayrıca onları temsilen  bir kadın personel temsilcimiz de var. Diğer tarafta ortak eğitimde geliştirdiğim rusçam, daha sonra Goldeks’e Rusya ihracat kapısını açtı. Yine Goldeks’i startup ruhuyla yönetmeye çalışıyoruz. Startup’larda öğrendiğim bir şey var. O da para olmadan da iş yapabilme yetisi. Paranız yoksa başka bir yol bulmanız gerekiyor. Startup’ların da genelde başlarda parası olmaz. Zaten başlangıçta o kadar gerekli de değil, her zaman başka bir yolu olur. Goldeks bir startup olmamasına rağmen, ilk yılında ilginç bir şekilde bunu yapmayı becerdik. Hiçbir şekilde para harcamadan ya da çek kullanmadan yüklü hammadde alımı yaptık. Goldeks’le ilgili kısımda bundan biraz daha detaylı bahsedeyim.
 

Şu anda Goldeks Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı olarak firmanız hakkında kurulum aşamasından bugün ki gelinen sürece kadar neler aktarmak istersiniz?

Benim bu serüvenim biraz tersten başladı. Ailem zaten uzun yıllardır tekstil ile ilgileniyordu. Ama ben ailemden ayrı, kendi işimi kurmak istiyordum. O dönem aile şirketimiz; desensiz, beyaz ham kumaş üretip iç piyasadaki toptancılara satış yapıyordu. Bizim ihracatımız yoktu ama Rusya’ya ihracat yapan müşterilerimiz, o dönemki savaş uçağı krizinden dolayı iflas edince, şirket alacaklarını tahsil edemedi ve bizim de işlerimiz bozuldu. Ailem şirketi tasfiye etmeye çalışırken ben de yeni mezun olmuştum. Zaten benlik bir durum kalmadı diye Amerika’ya gitmeye karar verdim. Amerika’da Maryland’te bir alışveriş merkezinde iş buldum. Kaçak işçi olduğum için asgari ücretin altında alıyordum ama ona rağmen 4 gün sonra gidiş-dönüş uçak paramı çıkarmıştım bile. Beş ay boyunca bir avm standında stres çarkı ve oyuncak sattım. Bir gün babam aradı. Şirketin bankalara ve piyasaya olan borcunun, toplam varlıklarının iki katından fazla olduğunu söyledi. Bu şirketi tasfiye edemedikleri anlamına geliyordu. Borcu ödemenin tek yolu orayı çalıştırmaktı. Senin buraya gelip sorumluluk alman gerekiyor dedi. Sattıklarımın içinden bir tane stres çarkı alıp Türkiye’ye döndüm ve şirketi devraldım. Gerçekten çok zor zamanlardı. Şirketin hesaplarına baktığımda, Amerika’da 5 ay boyunca biriktirdiğim iki bin dolarımla şirketten daha zengindim :) Ama daha ilk hafta, o iki bin dolarım da, vergi borcunun bir kaleminin tek bir taksidine gitmişti. Elimizde; makina parkının yarısını kaybetmiş, bankalara ve piyasaya milyonlarca dolar borcu olan bir işletme vardı. Sadece bir gün içinde, maliyetimizin dışında, eski borçlara istinaden çok uzun vadeli onlarca çek ve senet yazmak zorunda kaldım. Daha önce bir arada görmediğim rakamlardı bunlar. 24 yaşımda çok büyük borçların altına girmiştim. Karşı karşıya kaldığım riskler oldukça acımasızdı. Eve gelen icra kağıtlarıyla, vergi dairesiyle, kıdem tazminatlarıyla uğraşıyordum. Ama her şeye rağmen ekibimiz bana güven veriyordu. Eski borçları kâr ile ödemek zorundaydık. Ham kumaş üretiminin kârıyla borçlara yetişemeyeceğimizi fark edince yeni bir Ür-Ge ekibi kurduk. Mamül kumaş üretip, hazır giyim markalarına satmaya karar verdik. Sancılı bir sürecin arkasından markalara girmeyi başardık. Ham satışa göre kârlılığımız bir anda neredeyse 3 katına çıkmıştı. O gün bu işin potansiyelini anladım. Ekibimiz; renkli, desenli harika bir kumaş koleksiyonu hazırladı. O dönem herkes fedakarlık yaptı. Gece gündüz çalışıyorduk. Sipariş alıyorduk ama hammadde alacak paramız yoktu. Çekleri de eski borçlar için kullanmıştım. Zaten o dönem tedarikçiler haklı olarak nakit dışında bizle pek çalışmaya yanaşmıyorlardı. Biz de temlik sözleşmesi diye bir yol bulduk. Az önce para harcamadan hammadde aldık dediğim konu bu işte. Müşterimiz zaten Türkiye’de bilinen bir markaydı. Hammadde alacağımız tedarikçimiz de güçlüydü. Biz de tedarikçimize dedik ki, müşterimizden doğacak alacağımızın, hammadde tutarınca kısmını direk size temlik edelim. İkna oldular. Üç firma da sözleşmeyi imzaladı. Müşterimiz bize göndereceğine, borcumuz kadar olan tutarı vadesi geldiğinde tedarikçimize gönderiyordu. Böylece tedarikçide oluşturduğumuz riski, temlik sözleşmesi üzerinden müşteriye aktarıyorduk. Bir süre böyle devam ettik. Bir sene sonunda bütün pazarımızı hamdan, mamüle çevirmeyi başardık. Böylece şirketin borç ödeme kabiliyeti de arttı. Oldukça dinamik bir makas değişikliği oldu. Türkiye’de bilinen hemen hemen tüm hazır giyim markalarıyla çalışıyorduk.  

Türkiye’de faaliyet gösteren Goldeks Tekstil ,yerli ve yabancı tekstil şirketlerine mamül kumaş üretimi ve dünyaca ünlü İspanya menşeli moda zincirine doğrudan tekstil ihracatı yapmakta olduğunuzu bilmekteyiz. Detaylı olarak ihracat durumlarından bahsedebilir misiniz ?

Bir sene sonunda başımızı kaldırıp şöyle bir etrafa bakma fırsatı bulduk. Gözümü, İspanya’da hepimizin bildiği o markaya diktim. Neden olmasın. Türkiye’dekilerden çok farklı değildir diye düşündüm. Hali hazırda çalıştığımız referansları da ekleyip mail attık, randevu talep ettik. Bizi iki hafta sonra İspanya La Coruna’daki merkezlerine çağırdılar. Pazarlamacımızla birlikte uçağa bindik  ve Dünya’nın en büyük hazır giyim zincirine doğru yola çıktık. İki aktarmanın sonunda ulaştık. Çok heyecanlıydım. Okulda ING004’de öğrendiğim sunum tekniklerine çalıştım yol boyu. Neredeyse tek kelime İngilizce konuşmadık :) Yaklaşık 5-6 saat bizi beklettikten sonra bir hanımefendi içeri girdi ve beş dakika kadar koleksiyonumuzun ne kadar berbat olduğundan bahsedip çıktı. Türkiye’ye geri döndük. Hazır olmadığımızı anladım. Bunu bir sene boyunca, beş defa daha yaptım. Bir yerlerden kısıp zar zor seyahat bütçesi hazırlıyordum. Ama her döndüğümde koleksiyon ile ilgili geri bildirim alıyordum. Genelde koleksiyonumuzun trendlere hakim olmadığı yönündeydi. A plus markaların benzerlerini istediklerini anlayınca, biz de kalktık müdürümüz Metin bey ile Paris’e, moda haftasına gittik. Dönüşünde yaptığımız geliştirmelerle koleksiyonumuzun hazır olduğunu hissettim ve tekrar İspanya’ya gittim. İşe yaradı. 15.000 metre sipariş aldık ama bu sefer de iş yeri açma ruhsatımız olmadığı için markanın denetimine dahil bile olamadık. Ruhsatımız olmadığını, hatta ihracat yapmak için ruhsatımız olması gerektiğini 7-8 defa ihracat için Avrupa’ya gittikten sonra öğrenmiştim :) Markanın satın alma müdürü resmen bana kızdı ve siparişi iptal etti. Daha sonra ruhsatımızı aldık ve tekrar sipariş aldık. Arkasından zor bir denetim süreci geçirdik. Sadece bir ay bunun hazırlığı sürdü. O dönem fabrikada yatıp, kalkıyordum. Sonucunda iyi bir notla geçip üretime başladık. Bu marka ile kontrat imzalamam tam tamına bir sene sürdü. Şimdi Dünya’nın en büyük hazır giyim zincirinin resmi üreticisi ve tedarikçisi olarak, kendi tasarımlarımızdan yüz binlerce metre sipariş alıp, üretip, ihraç ediyoruz. Doğa dostu, geri dönüştürülebilir materyallerden ürettiğimiz bu kumaşlar, Dünya’nın dört bir tarafında “Made in Turkey” etiketiyle satılıyor. Bu sene sanıyorum korona virüsünden dolayı milyon metreyi bulacak. Çin tekstil pazarı Türkiye’ye kayıyor. Keşke bu şekilde olmasaydı ama böyle bir gerçek de var. Bunun için hazırlık yapıyoruz. Onun dışında Rusya ve Belarus’a gittim elbette. Bölümüm sayesinde öğrendiğim Rusçamı kullanarak anlaşmalar yaptım.  Oralara da ihracat yapıyoruz artık. Hatta şu an Moskova'da bir satış temsilcimiz ikamet ediyor. Yakında Rusya’da da bir ofis açacağız. Arkasından Belçika’da bir markayla anlaştık. Bir sene içerisinde ihracat yaptığımız ülke sayısı altı oldu. Hiçbir kapasite yatırımı yapmadan, ciromuz bir sene içerisinde %40 büyüdü. O dönem yazdığım bütün çek ve senetleri de ödedik böylece.
   

Sosyal  bir kişiliğe sahip olduğunuzu biliyoruz.Yoğun iş temposundan bir nebze uzaklaşmak için Süleyman Çalışkan neler yapar ?


 Bazen telefonumu kapatmayı çok istiyorum ama yapamıyorum :) Onun dışında arkadaşlarım çok değerli. Onların yanına kaçarım hemen. Motivasyonumun ciddi bir kısmını onlardan alıyorum. Mezun olalı üç sene oldu ama hala arkadaş grubumuz dünkü gibi duruyor. Birlikte yazın ve kışın tatillere gidiyoruz. Etkinlikler yapıyoruz. Kalabalığız da, 15 kişilik bir grubumuz var. Bu aralar teker teker evleniyorlar :) Onun dışında, Adana’da olduğum zamanlar piyano çalıyorum. At binmeye gidiyorum. Gezmeyi de severim. İşim dolayısıyla çok seyahat ediyorum. Bu iş seyahatlerimin arkasına ya da önüne bir gün koyup gezmeyi de ihmal etmem. Hatta bazen annemi de alır götürürüm yanımda. Ana-oğul gezeriz birlikte :)  

TOBB ET
Ü Mezunlar Derneği hakkındaki düşünceleriniz ,beklentileriniz nelerdir ?

Son zamanlarda Mezunlar Derneğinde bir hareketlenme var. Epey aktif görüyorum. Açıkçası beni heyecanlandırıyor. Ben okulumu çok severek okudum. En güzel yıllarımdı. Mezunlar Derneği beni o güzel yıllara geri götürüyor. İleride de; kültürüyle, mezun ağıyla, tecrübesi ile mezunlarına ve öğrencilerine yol göstermeye devam edeceğine inanıyorum. Bir TOBB ETÜ mezunu olarak, buranın bir parçası olmaktan gurur duyuyorum. Davetiniz ve zamanınız için tekrar çok teşekkür ederim.  
 

2020 yılının Mart ayı konuğu olarak bizlere değerli zamanınızı ayırdığınız ve bizleri kı
rmadığınız için okuyucularımız ve TOBB ETÜ Mezunlar Derneği adına teşekkürlerimizi sunuyor,başarılarınızın artarak devam etmesini diliyoruz..